musannat

Ahşap Sanatı

Ahşap sanatları, kullanılan gündelik eşyalardan, fonksiyonel yapılara dek, tarih boyunca pek çok sanat akımına yön vermiş ve kültürel sistemleri etkilemiş bir sanat dalıdır. Ahşap, Orta Asya Türkleri’nde geleneksel Türk sanatları alanında kullanılmaya başlamış, gelişimini Anadolu Beylikleri, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerindeki sanat anlayışlarında bulmuştur. Dini ve sivil mimaride kullanılmış olan pek çok farklı yapı ve dekorasyon malzemesi, günümüze değin gelebilmiş ahşap sanatı örnekleri arasında bulunur. Bunlardan bazıları; minber, Kur’an muhafazası, kavukluk, pencere-kapı kanadı, tavan kirişi, saçak, sütun başlığı, sütun, kürsü, tavan göbeği, rahle, çerçeve, korkuluk, çekmece, masa, lambalık, sehpa, paravan, kutu, sandalye ve benzerleridir.

Ahşap çalışmalarında tercih edilen ağaç türleri çeşitlilik gösterse de, dayanıklılık ve işleme kolaylığı açısından ceviz, elma, armut, sedir, güldür, şimşir, ıhlamur, abanoz ve meşe en yaygın olarak kullanılanılanlardır. İslam sanatının ilk aşamalarında genel itibariyle parçalı bir ifade anlayışı benimsenmişse de, Türklerin Anadolu’ya kendi teknik ve üsluplarını getirmesiyle yerli bezeme kaynakları ile sentezlenmiş bütüncül bir anlayış doğar. 

Ahşap Sanatı’nın en belirgin ve zenginleştirici yanı, bu sanatı icra ederken kullanılan desenler ve motiflerdir. Ahşap sanatında, desenlerle oluşturulan süsleme tasarımları ve farklı tekniklerle yapılan bezemeler de yoğun bir şekilde kullanılır. Bezemelerde geometrik, bitkisel, yazı (hat) ve figür tasvirlerine rastlanır. 

Osmanlı döneminde ahşabın üzerine uygulanan desenin ara bölümlerinin özel kesici aletler vasıtasıyla oyulması en sık uygulanan oyma tekniklerinden biri olarak bilinir ve bu işleme naht adı verilir. Naht’ın derin oyma, alçak ve yüksek kabartma, şebekeli oyma, dekupe, kafes oyma ve eğri (mâil kesim) gibi çeşitleri vardır. Ahşap bezemede, aynı zeminde farklı oyma biçimlerinin uygulandığı yöntemlerden bir diğeri de kakmadır. Diğer adıyla, Tarsi olarak da isimlendirilen bu teknikte de desene göre oyuklara uygun bir şekilde kesilen fildişi, kemik, sedef, bağa (kaplumbağa kabuğu), altın-gümüş teller ve abanoz yerleştirilir ya da yapıştırılır. Kakma tekniğinde çeşitli cins ve renkte ahşap kullanımına rastlamak mümkündür. Bunların yanı sıra, ahşap üzerine boyama da özellikle camilerin kiriş, sütun ve konsolları ile evlerin tavan kısımlarında sıklıkla uygulanır. Söz konusu uygulamalarda kırmızı, mavi, sarı gibi ana renkler ve çoğunlukla bitkisel motifler yaygın olarak kullanılır. Bir diğer ahşap bezeme tekniği de yakma dır. Bu teknikte ahşabın yüzeyi yakılarak koyu renk edilmesiyle ve ısıtılmış demir kalem malzemeyle desenlerin üzerine şekil verilir. Bu tekniklerin dışında, Osmanlı’da ahşap işlemeciliğiyle uğraşan, ağaç işi sanatkârlarına da neccar adı verilir. 

17. ve 18. Yüzyıllarda Osmanlı döneminde ahşap işlemelerinde lake tekniği ile yapılan eşyalar Edirnekâri (Edirne İşi) olarak adlandırılır. Bu teknik, sıklıkla Edirne bölgesinde görüldüğünden bu adı taşır. Bir boyama ve renk verme sanatı olan Edirnekâri, yapıların tavan ve kapılarında, ayrıca sandık, dolap ve çekmecelerde çok sık kullanılır. Ahşap haricinde deri ve mukavva üzerine de uygulanabilen bu teknik oldukça zahmetli ve incelik isteyen bir iştir. Öncelikle uygulama yapılacak yüzeyin üzerindeki pürüzler uygun yöntemle giderilir, ardından zeminin boyayı emmemesi amacıyla bir kat vernik sürülür. Verniğin kurumasını bekledikten sonra istenilen kompoziyonlardaki desenler, boya ve altın kullanılarak uygulama yapılır. Kurumasıyla birlikte boya işlemi bittikten sonra, birkaç kat, arada kurumaları beklenerek lak (cila) işlemi uygulanır.

En erken örneklerine 12. Yüzyılda Halep, Mısır ve Anadolu’da rastlanan kündekâri tekniğiyse, küçük boyutlu geometrik parçaların, çakma ve/veya yapıştırma yapmadan, sadece yivler yardımıyla birbirlerine geçirilmesidir. Çatma denen bu tekniğe kündekaride baklava, yıldız ve çokgen formundaki içi arabesk rölyefli ahşap malzemeden parçalar ile bunları birbirlerine tutturan oluklu ahşap kirişler iç içe geçirilmek suretiyle birbirlerine bağlanırlar. Bu işlemi yaparken çivi yahut tutkal tercih edilmez. Söz konusu parçalar geçme olduğu için ahşap malzemenin zamanla çeşitli sebeplerle kuruyup ufalarak bağlı blok şeklindeki ayrılmalar ve yarıkların önüne geçilir.

Kündekâri yapımında özellikle armut, ceviz, elma ve şimşir gibi dayanıklı ağaçlardan yararlanılır. Hatta sağlamlığı artırmak adına kimi zaman arka kısımda kasnak veya çerçeve bulunur. Kündekâri, kapı ve pencere kanatları, minber aynaları, kürsü ve benzeri alanlara tatbik edilir. Uygulaması zor ve incelik isteyen bir teknik olması dolayısıyla görünümü hakiki kündekariye benzese de çatma-geçme yöntemiyle yapılmayan eserlere rastlamak da mümkündür. Çakma, yapıştırma, oyma ve kabartma gibi tekniklerle kündekari görünümü verilmiş bu tarz eserlere de taklit/sahte kündekari adı verilir. 

Günümüzde ahşap sanatında önemli gelişmeler gözlemlenebilmekle birlikte, usta-çırak ilişkisi yoluyla geleneksel yöntem ve malzemelerin kullanımı korunarak sürdürülmektedir.

Exit mobile version