Geleneksel Sanatlar Derneği olarak sanatçı üyelerimizi atölyelerinde ziyaret etmeye devam ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un eşsiz semtlerinden Üsküdar’da, minyatür sanatçısı Dilek Yerlikaya’nın sanat ve huzur dolu Zer’ Sanat Tasarım Atölyesindeydik. Çiçekli arka bahçesi, kedileri İrma ve Mami’siyle, kahveli hoş sohbetiyle zamanın nasıl geçtiğini anlamadığımız bu ziyaretimizde Dilek Yerlikaya’ya minyatür sanatı hakkında sorularımızı yönelttik.
Minyatür sanatıyla nasıl tanıştınız?
1994 yılında sınavlarına girdiğim Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Tezhip Ana Sanat Bölümünü kazandım. Programın ikinci senesinde derslerimin arasında minyatür de vardı. Minyatür ile ilk tanışmam bu dönemde oldu. Ama bu sanatta ilerleme fikri zamanla gelişti. Mezun olduktan sonra iki yıl Beyoğlu Vakko Sanat Galerisinde yöneticilik yaptım. Göreve başladığımda galerideki ilk sergi Taner Alakuş’a ait bir minyatür sergisiydi. Minyatür serüvenimin tohumlarını Taner Alakuş’un eşsiz eserlerinden oluşan sergiyi düzenlerken atmış oldum aslında.
Birçok kişi minyatür sanatına başlamadan önce tezhip sanatına başlamanın uygun olacağını söylüyor. Siz bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Tezhip sanatı tasarım ve uygulamada çok net kuralları olan klasik bir sanat dalıdır. Minyatür sanatına başlarken, tezhip sanatını bilmek ve uygulamak bir artı olabilir. İki sanat dalı da fırça koordinasyonu, terminolojideki benzerlikleri ve malzemeleri konusunda ortak bir zeminde buluşur aslında. Fakat minyatür sanatı öğrenilirken mutlaka tezhip bilinmeli diye bir şart yoktur. Hatta tezhip sanatının çok kuralcı ve katı olması öğrenmede ve uygulamada özgürleşmeyi engelleyebiliyor bile diyebilirim. Bu, tabii benim fikrim.
Çağdaş minyatür sanatçılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cesur…
Klasik budur, böyle uygulanır gibi bilgileri kendilerine temel yaparak yeni tasarımlara, yorumlara açık olmak ve bunları yeni malzemeler ile güncelleştirmek cesaret isteyen bir durum. Asıl mevzu, bu yüzyılın teması üzerinden gidebilmek, zamanı yakalamak. Bu da olması gereken bir durum aslında.
Siz kendi minyatür üslubunuzu nasıl tanımlarsınız?
Galiba o cesurlardan biri de benim. Almış olduğum klasik tezhip ve minyatür eğitimleri, sanat yolculuğumdaki çok sancılı süreçlerdi.
Öncelikle tasarım yapmayı ve cesur renkleri kullanmayı seviyorum. Anlatım dilim güçlü ve net. Üslubuma nasıl bir ad koyabilirim bilmiyorum. Ama minyatürlerimi tuval üzerinde özgün tasarımlarım ile kendimce yorumluyorum.
Tasarım süreciniz nasıl ilerliyor? Beslendiğiniz kaynaklar var mı? Nelerdir?
Konu odaklı tasarımlar yapıyorum. Bir seri hâlinde oluyor. Bir dönem Hayat Ağaçları serisi ile başlayan süreç, Kafa Serisi ve Kadın Portreleri ile devam etti. Belirlediğim konu üzerinden öncesinde araştırma yapıyorum. Konuyu zihnimde oturduktan sonra tasarım aşamaları başlıyor. Bazen tasarım yaparken her aşama yeni fikirleri de beraberinde getiriyor. Serilerin sayısı tasarım çeşitliliğime göre değişiyor. Uygulama kısmında ölçüleri belirliyorum. Ve artık tasarımlarımı renklendirme ve uygulamaya zamanı başlıyor.
Dilek Yerlikaya bir gününü nasıl geçiriyor, değerlendiriyor?
Ders günümdeysem güne erken başlıyorum. Gün, atölyemde öğrencilerim ile kahve sohbeti ve sanat eğitimi ile devam ediyor. Ders bittikten sonra sıra kendi çalışma alanıma, kendi işlerime geliyor. En keyifli zamanlarım… Çalışma aralarında kedilerimle, bahçemdeki çiçekler ile ilgileniyorum. Mutlaka gün içinde kitap okuma zamanı yaratıyorum.
Sanat-sanat için midir? Toplum için mi? Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Bu soruya cevap vermek için biraz sanatın geçmişine ve dönemlerine bakmak lazım. Rönesans döneminden yirminci yüzyıla kadar sanatı kimlerin finanse ettiğine önemli. Her dönemde sanatın ilerlemesinde söz sahibi varlıklı ailelerin, imparatorlukların ve kilisenin gücünü görmekteyiz. Günümüzde ise çeşitli sanat fuarları, bienaller, galeriler ve müzeler sayesinde sanat, toplum ile buluşuyor. Sanat eserleri koleksiyonlardan çıkıp müzelerde sergilenince topluma ulaşıyor. Bugün insanlar, tüm müzelerdeki sanat eserlerini hayranlıkla izlemektedir. Şu da var ki sanatın gelişmesi ve topluma inebilmesi için sanatın desteklenmesi gerekmektedir.