Kökenine bakıldığında bir maden olan cam, ısıtılarak yumuşatılır ve akıcı hâle geldiğinde kolaylıkla işlenebilir. Cam materyalinin bu özelliği antik çağlardan günümüze birçok farklı alanda kullanılmasını sağlamıştır. Cam, ısı yoluyla şekil verilerek, maden ve alaşımlara benzer katkı maddeleri eklenerek ve birbirinden farklı boyutlarda kesilip isteğe göre düzenlenerek dekoratif malzemelere dönüştürülebilir.
Çağlar boyunca farklı toplulukların kendi kültürlerine göre ürettiği cam materyali incelendiği zaman cam hamuru, cam mozaik, iç kalıp, üfleyerek şişirme, ezme, döküm ve sarma gibi yöntemlerle işlendiği ve objelere dönüştürüldüğü görülür. Ülkemizde de geleneksel cam sanatımızın önemli teknikleri arasında çeşm-i bülbül yer alır.
Selçuklular zamanında çeşitli kapların yapımında da camdan yararlanılmakla birlikte, çoğunlukla cami, medrese gibi önemli mimari yapıların alçı pencelerindeki şebekelere gömülü renkli camların kullanımıyla karşılaşılır. Ortası derin bir çukur ve kenar kısımları kalın olan alçıya gömülü pencere camları kobalt mavisi, yeşil ve sarı renklidir. Seramiğe benzer formlu kaplar içinse renkli cam, süsleme, kazıma ve kumlama gibi teknikler uygulanır.
Osmanlı cam sanatının başlangıcında Selçukluların etkisi görülmekle birlikte zamanla özgün bir üslup oluşturabilmişlerdir. Özellikle cam sanayi İstanbul’un fethinden sonra gelişim gösterir ve 16. Yüzyıla ait belgelerle birlikte camcı isimlerine rastlanır. Sarayda Camgeran diye isimlendirilen cam üretilcieri bulunur; camları ise camcılar ocağında çalışanlar takar. 18. Yüzyıla gelindiğinde Osmanlı camcılığı önemli bir canlanma gösterir, zamanın ilk atölyesi III. Selim döneminde (saltanatı 1789-1807) Venedik’te opal cam yapım tekniği öğrenen Mehmet Dede tarafından İstanbul’da kurulur. Yine İstanbul Beykoz civarlarında farklı özellikler gösteren cam eşyaların üretimini yapan başka atölyeler de ortaya çıkar. Nitekim İncirköy ve Beykoz’da üretilen bu cam ürünlere Beykoz İşi adı verilir. Osmanlı cam sanatında çoğunlukla vazo, sürahi, buhurdan, gül suyu şişesi, fincan, reçel kabı, kâse, gaz yağı lambası gibi günlük yaşamda ve dekorasyon amacıyla kullanılmak üzere farklı işlevleri olan objeler üretilir.
Osmanlı döneminde, istenilen deseni elde eldecek şekilde düzenlenen şebekelerin arasına boyalı ya da renkli cam parçalarının yerleştirilmesi ile yapılan vitray panolar, revzen-i menkuş (bezeli pencere) olarak adlandırılır. Selçuklu geleneğine dayanan vitray kullanımı, sivil mimari ve dini yapılarda önemli bir dekoratif ve yapısal unsur olarak yerini korur.
Antik çağlarda cam üretiminin ilk olarak cam boncuklar ve küçük objelerle başladığı bilinmekle birlikte, o dönemden bu yana kesintiye uğramadan devamlılık gösteren boncuk yapımı, cam sanatında mühim bir yere sahiptir. Hem alınıp satılması hem de taşınması kolay olduğundan farklı ticaret yolları vasıtasıyla geniş bir coğrafyaya yayılan boncuklar, çoğunlukla takı olarak kullanılagelmişlerdir. Günümüzde ise dekorasyon malzemesi, takı, aksesuar olarak kullanılmalarının dışında geleneksel semer yapımı sırasında semerin hayvanın üstünde sabit durmasını sağlamak amacıyla örüntülü bir şekilde dizilerek de kullanılır. Yine bugün, İzmir Görece ve Nazarköy’de yoğun bir şekilde nazar boncuğu üretimi gerçekleşir. Göz Boncuğu da denen nazar boncuğu, genel olarak gece mavisi, sarı ve beyaz renklerinin göz şeklini oluşturacak şekilde oval olarak kaynaştırılması ile yapılır.
Hâlihazırda cam sanatı, cam ocaklarında geleneksel yöntemlerle olsun, fabrikalarda son teknolojiyi kullanan seri üretim teknikleri ile olsun canlılığını ve varlığını sürdürmektedir.